Ben Denize Hasret, Sen Galata’ya

Aşık olduğum bir şehirde yaşıyorum.
Evet, tam da öyle… İçinde kaybolduğum, zaman zaman nefes alamadığım ama bir türlü bırakamadığım bir şehir. Her sokağında bir anı, her köşesinde bir çelişki gizli. Kalabalığı bazen boğuyor, insanları yoruyor, kaosu her gün biraz daha içimi daraltıyor. Ve tüm bunların arasında, yine de bu şehirden kopamıyorum.

Yaşamak zor burada. Gürültünün arasında sessizliği, insanların arasında yalnızlığı, gökyüzüne uzanan binaların arasında özgürlüğü arıyorum. Bazen kaçmak istiyorum; uzaklara, denize, doğaya… Ama uzaklaştıkça anlıyorum ki bu şehir de bir parçam olmuş. Ne kadar kırgın olsam da, özlüyorum.

Uzakta kalınca burnumda tüten,
"Ben denize hasret, sen Galata’ya" dediğim o şehir…
Bazen bir martı sesiyle, bazen eski bir tramvay çanı ile hatırlatıyor kendini.
Gitsem olmuyor, kalsam yetmiyor.

Belki de bu şehri sevmek böyle bir şey…
Hem yorar, hem bağlar.
Hem uzaklaştırır, hem geri çeker.
Çünkü bazı şehirler vardır, insan orada yaşamaz, orada kendini arar.